TÜRKÇENİN TARİHİ GELİŞİMİ

*Orhun Yazıtları (Türkçenin ilk yazılı kaynağı)

TÜRKÇENİN TARİHİ GELİŞİMİ


Türkçenin binlerce yıllık bir geçmişi olduğu dil bilimciler tarafından kabul görür. Yapılan araştırmalara göre Türkçenin geçmişi M.Ö. 2000-3000 yılları arasına kadar gitmektedir. İlk yazılı metinler olan “Göktürk Yazıtları” öncesi, Türk diliyle alakalı herhangi bir kanıt bulunamadığından karanlık dönem olarak sık sık dile getirilir. Ancak ilk yazılı metinlerimizde dilin yapısına göz attığımızda Türkçenin oluşum sürecinin çok daha eskiye gidebileceği net bir şekilde görülür. Türk dilinin tarihi gelişimi konusu ele alınırken belli bir noktadan sonrası yazılı belgelerle desteklenebiliyor, öncesi ancak araştırmacıların yapmış olduğu kapsamlı çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılabilmektedir.

Türkçe Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunda yer alan kadim bir dildir. Türkçenin Altay kolu ve sonrasında geçirmiş olduğu binlerce yılı şu şekilde dönemlere ayırmak mümkündür:

1. Altay Dil Birliği (Altayca)

Bu dönemin hangi tarihleri kapsadığı tam olarak bilinememektedir. Bu dönemde Türkçe henüz dahil olduğu Altay dil grubu içerisinde yer almaktadır.
2. İlk Türkçe (En Eski Türkçe) Dönemi
3. Ana Türkçe Dönemi (M.S. 1-5. yy.)
Bu dönemde Hun tarihine dayanmaktadır. Bu dönemde Hunlar Çinliler ile etkileşim içine girdiğinden dolayı bu dönem Türkçesi hakkında Çin kaynaklarından bilgi edinmekteyiz.
4. Eski Türkçe (M.S. (6-13. yy)
Türkçenin ilk yazılı kaynaklarının yer aldığı (Ayrıca Bkz⇒ Göktürk Yazıtları) İslamiyet öncesi dönem ile 13.yüzyıl arasında kullanılan Türkçedir.  İlk yazılı metinlerimiz olan Orhun Abidelerinde kullanılan Türkçe, yazı dilinin başlangıcı değil işlenmiş ve gelişmiş bir yazı dilini ifade eder. Bu dönem Göktürk Devleti’nin kuruluşuyla başlar. Bu dönem Türkçesini Göktürkçe, Uygurca ve Karahanlı Türkçesi olarak iki başlıkta inceleyebiliriz.

Göktürkçe

Kök Türklerin kullanmış olduğu dil evresini ifade etmektedir. Bu dönemde ilk yazılı metinlerimiz olan Tonyukuk, Kül Tigin ve Bilge Kağan taşlarına bugüne kadar varlığını korumuş bir dil işlenmiştir. Göktürkler bu abidelerde kendi alfabeleri olan “Göktürk alfabesi”ni kullanmışlardır.




Uygurca
Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğu olarak bilinir. Yerleşik hayata geçmelerinde benimsemiş oldukları Maniheizm dininin büyük etkisi bulunmaktadır. Yeni dinleriyle ilgili yazmış oldukları metinler dönemin diline ışık tutan önemli eserlerdendir.













Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi 
Karahanlılar İslamiyeti kabul eden ilk Türk devletidir. Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden sonra kültür hayatlarındaki köklü değişikliklerin neticesinde dilde de önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde Arap alfabesi kullanılmış ve Türkçeye Arapçadan kelimeler transfer edilmiştir. Bu dönemde Kaşgarlı Mahmut’un yazmış olduğu Dîvânu Lugâti’tTürk dil üzerine yazmış önemli bir eser olarak karşımıza çıkar. Ayrıca bu dönemde İslamiyet sonrası yazılan ilk eserler de ortaya konulmuştur.

5. Orta Türkçe
Eski Türkçe ile yeni Türkçe arasında bir köprü görevi gördüğünden dolayı “Orta Türkçe” adıyla anılmıştır. Bu dönem Türkçesi İslam medeniyetinden oldukça etkilenmiş ve bünyesinde önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu dönem yaklaşık olarak 13-14. yüzyıllar arasını kapsamaktadır. Orta Türkçe kendi içinde dört farklı kolda gelişim göstermiştir:
Harezm Türkçesi
Harezm Türkçe 12 ile 14. yüzyıllar arasında Batı Türkistan’da gelişmiş olan yazı dilidir. Karahanlı Türkçesine dayansa da göç eden Oğuz ve Kıpçakların etkisi altında şekillenmiştir.
KUZEYDOĞU TÜRKÇESİ (11-21 yy.)
c. Kıpçak Türkçesi
d. Çağatay Türkçesi
a. Eski Anadolu Türkçesi (13-15 yy.)
Bu dönem Türkçesinin başlangıcı olarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşu baz alınmaktadır. Bu dönemin kapsamı 15. yüzyılın sonlarına kadar devam etmektedir. Anadolu’ya yerleşen Oğuzların yeni kültürle birlikte geliştirdiği bu dönem dili “Eski Anadolu Türkçesi” olarak adlandırılmaktadır. Bu dönem diliyle yazılmış birçok değerli eser günümüze kadar geldiğinden bu Türkçenin özellikleri hakkında fazlasıyla bilgi sahibiyiz.
Eski Anadolu Türkçesinin dili “Eski Türkçe” ve “Orta Türkçe” dönemlerinden izler taşısa da büyük bir oranda Oğuz Türkçesi temeline dayanmaktadır. Eski Türkçeden izler taşıması ve yeni bir Türkçenin oluşumunun öncesinde yer almasından dolayı Anadolu’nun Orta Türkçesidir şeklinde yorum yapmamız yanlış olmayacaktır.
b. Osmanlı Türkçesi (15-20. yy.)

Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Rumeliye hakim olduğu ve İstanbul’un fethi sonrasında imparatorluk olarak nitelendirildiği dönemde Osmanlı Türkçesi dönemi de başladığı kabul görür. Bu dönemin sonu ise 20. yüzyılın başındaki Milli Edebiyat Dönemi’ne kadar gitmektedir.
15. yüzyılda Türkçe yazı dili olarak Arapça ve Farsçanın büyük bir etkisi altında kalarak yeni bir yazı dili şekline bürünür. Türkçenin yetersizliğini bahane eden saray muhiti ve aydın kesim Osmanlı Türkçesinin oluşum sürecinde en büyük rolü oynamışlardır.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar bazı keskin kurallar hep tekrar edilerek bu Türkçe klasik bir yazı dili halinde kullanılmaya devam edilmiştir. Ancak Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı Türkçesinde bir sadeleşmenin olması gerektiği savunulmaya başlanmıştır. Çünkü bu dönem sanatçıları edebiyatı halka yönelik bir uğraş olarak görmüşlerdir ve halkın anlayabilmesi için yazı dilinin de sadeleşmesi şarttı. Servet-i Fünun Dönemi’nde de sanatçılar artık kullanımı rafa kaldırılmış bazı sözcükleri tekrar diriltmiş ve özellikle Fransızcadan yeni kelimeleri edebiyata sokmuşlardır. Bu durum dilin anlaşılmasını eskisinden zor hale getirmiştir. Sonuç olarak dilde sadeleşme çabaları 19. yüzyılın sonlarına doğru başarıdan ziyade daha da kötü bir sonuca doğru yol almıştır.
c. Türkiye Türkçesi (20-21. yy.)
Osmanlı Türkçesi yüzyıllar boyunca halkın anlayamayacağı bir şekilde yazı dili olarak kullanılmıştır. Tanzimatta sadeleşme konusunda adımlar atılsa da pek de başarı elde edilemez. 20. yüzyılın başlarında milliyetçilik akımı kendisini birçok alanda göstermişti. Bunlardan biri de şüphesiz dil olacaktı. 1911 yılında Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisinde yayımlanan Yeni Lisan makalesi ile milli bir dilin de güçlü adımları atılmış olundu.
Milli Edebiyat Dönemi ve sonrasında yazı dili halkın anlayabileceği bir şekilde sadeleşmiş, dildeki yabancı kelimeler atılmış ve en önemlisi de dilde yer alan özellikle Arapça dil bilgisi kuralları terk edilmiştir. Daha sonra da dilde yapılan önemli inkılaplar ve Türk Dil Kurumunun çalışmalar dildeki millileşmeyi sağlamlaştırmıştır. Böylelikle halkın da okuyabildiği ve anlayabildiği bir Türkçe yaratılmış oldu.














Yorumlar

Popüler Yayınlar